YENİ ÇIKACAK KİTAPLARIMIZ

ÖZEL MENÜ

DERGİLER

Ay Seçiniz
category
68dd83e88db88
0
0
6401,171,6356,117,28,27,170,98,3,144,26,4,145,113,17,6330,1,110,12
Loading....

TOPLAM ZİYARETÇİLERİMİZ

Our Visitor

2 0 8 7 6 8
Bugün : 41875
Dün : 36040
Bu ay : 41875
Geçen ay : 1355873
Toplam : 43074120
IP'niz : 216.73.216.173

SON YORUMLAR

Son Yorumlar

YENİ ÇIKACAK KİTAPLARIMIZ

Irkçılıkla Milliyetçilik Farkı - Kitap Kapağı

ÖZEL YAZILAR

YENİ ÇIKAN KİTAPLARIMIZ

ADİL DÜNYA YAYINEVİ

Tel-Faks:

0212 438 40 40

0543 289 81 58

0532 660 12 79

Fuat Avni diye bir internet fenomeni, en yetkili ve etkili kişileri ve kesimleri bile tedirgin edip ortalığı telaşa vermekteydi. Kimileri bu Fuat Avni’nin bir CIA ajanı, kimileri Fetullahçı Cemaatin gizli Truva Atı, kimileri derin devletin adamı, kimileri iktidarın ve Sn. Erdoğan’ın AKP’yi bölme hazırlığındaki rakiplerinin bir elemanı olduğunu söylemekteydi. Yoksa bu Fuat Avni, “Fetullahçı ağzıyla yazan, ama Milli Derin Devletin elemanı olan” birisi miydi?!

Fuad: Kalp, gönül, yürek, iz’an ve vicdan hissi anlamına gelmekteydi. Avni ise, “avn”; yardım, destek, muavenet kökünden, “özel destek ve yardımla ilgili, himmet ve muavenet edici” anlamlarını içermekteydi. Öyle ise “Fuat Avni’yi”; Dinini, devletini, milletini ve ülkesini düşünen haysiyet ve hassasiyet sahiplerinin, önemli ve gizemli bilgilere erişmesi ve hıyanet ehliyle daha etkili mücadele vermesi için, Allah’ın askerlerinden ve manevi görevlilerinden birisi saymak mı gerekirdi? Zaten Kur’an’ı Kerim, meleklerden, cinlerden ve ruhanilerden böyle görevlilerin bulunduğuna, pek çok ayette işaret etmekteydi. Evet ama bunlar gaybi ve görünmez güçlerdi. Şimdi koskaca devletin ve yetkili şahsiyetlerin başta MİT olmak üzere, son sistem teknolojiye sahip bütün istihbarat birimlerinin hala bu kişiyi bulamamaları nasıl izah edilecekti? Bu bir acizlik miydi, beceriksizlik miydi?

Fuat Avni’nin yeni iddialarının sarsıcı ve bir sonun başlangıcı olduğunu söyleyenler vardı?!

Twitter fenomeni Fuat Avni çarpıcı iddialar gündeme getirmişti. “PKK’ya bilerek göz yumulduğu resmi kayıtlara geçmiş” diyen Fuat Avni, ‘Mit tırları’ olayının uluslararası suç niteliğine dönüşmesinin an meselesi olduğunu belirtmişti.

İşte Fuat Avni’nin madde madde sıraladığı o garip ve acayip paylaşımları:

1. Y…. artık yargılanacağından emindi ve endişeliydi. Başkanlık ve Halifelik için kurduğu bütün planlar deşifre olup ters tepmişti.

2. (Yakın ve yalaka hukukçuları:) Bize ‘Bir cumhurbaşkanı hangi koşullarda yargılanır araştırın’ demişti. Sekiz hukukçu günlerce çalışıp kapsamlı bir dosya hazırlayıvermişti.

3. Hazırlanan dosya Y….’e sunulurken morali alt üst olup paniklemişti. Çünkü PKK’ya bilerek göz yumulduğu resmi kayıtlara geçmişti…

4. ‘Mit tırları’ diye algılatmaya çalıştıkları silah tırları sevkiyatının uluslararası suç niteliğine dönüşmesi an meselesiydi.

5. Y….’in yargılanma korkusu ayyuka çıkmışken, Efkan’ın bir bürokratının ‘Ben artık bu işlerde yokum’ demesi işi iyice çıkmaza sürüklemişti.

6. Avaneler, önemli ve kilit noktalardaki bürokratları ikna etmekte zorlanır hale gelmişti. Y….’in kendilerini yüz üstü bırakacağı düşüncesi hakimdi…

7. Y…., kendisine yargı yolunu açacak dosyaları görünce ‘Başımız büyük belalara girebilir, çok iyi ceza hukukçuları bulup kurtarıcı tedbirler geliştirin’ demesi dikkat çekiciydi.

8. Avaneler, Y….’in avukat kadrosunu takviye etme derdine düşmüşlerdi. Moraller alt üst vaziyetteydi. Çünkü işin ucunun onlara da dokunacağı kesindi.

9. Yolun sonuna geldiğini çok iyi bilen Y…. çaresizdi. AB ve ABD ile bağlantı kurmak ve himayelerine (hizmetlerine) sığınmak istese de kimse yüz vermemişti…

10. Türkiye’ye gelen AB Heyeti, görüşmeler boyunca hiç bir açıklamayı dikkate alıp değer vermemişti. Y….’e yokmuş muamelesi yapıp gitmişlerdi…

11. İçerde ve dışarda köşeye sıkışan Y…., kendini kurtarma telaşına düşmüşken bir çok tetikçi de yarın ortada kalacağını bilmekte, kıvırıp kaytarmak ve sorumluluktan kurtulmak için bahaneler üretilmekteydi…. Artık yolun sonuna gelinmişti. Korkma, titre(ki) İlahi adalet kesindi…)[1]

Peki bu nasıl bir mekanizmaydı ve koca devlet bu manyaklığı nasıl ortaya çıkaramamıştı? En yüksek makamlar hakkında bu tür isnatlarda bulunan ve gavur odakların hakaretinden sevinç duyan adam nasıl bir vicdan taşımaktaydı?

TSK, PKK’nın 4 ayaklı planını boşa çıkarmıştı

PKK’nın şehirleri yağmalayıp 3 sınır tugayına ağır saldırı planı TSK’nın büyük operasyonuyla bozguna uğramıştı.

PKK’nın 7 Haziran seçimleri sonrasında, dört ayaklı bir planı yaşama geçirmeye çalıştığı ancak, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin Irak’ın kuzeyindeki PKK kamplarını vurması nedeniyle söz konusu planın akamete uğradığı ortaya çıkmıştı. PKK, içeride Güneydoğu Anadolu’daki kentlerde yağmalamalara girişip “meskûn mahal çatışmaları”nı körüklerken, Türk askerinin Kandil’i vurmasını durduracak ya da hava operasyonlarının etkisiz olmasını sağlayacaktı. Buna paralel olarak uluslararası alanda meşruiyet sağlayabilmek için Afrin Kantonu‘nda denetimi tam olarak ele alıp, Suriye’nin kuzeyindeki “kantonlarla” birleştirilmesini sağlayacak. Ankara’da HDP için “mağdur” imajı oluşturulacaktı. Ancak bu plan tutmamıştı. Milli derin Devlet ve TSK, İsrail ve Amerika merkezli PKK tezgâhını boşa çıkarmıştı. Terör örgütü arka arkaya aldığı darbelerle, ciddi sayıda militanını yitirmiş durumdaydı. Bu sayısının 3 Eylül itibarıyla bin 201 olduğu açıklanmıştı.

PKK yağma hareketi başlatacaktı

PKK’nın 7 Haziran sonrasında uygulamaya koyacak üçayaklı planın ayrıntılarına ulaşılmıştı. İstihbarat birimlerinin saptamalarına göre, PKK yaz ayları başında Irak sınırına sıfır noktalarda konuşlanmasını takviye etmeye başlamıştı. Temmuz’da sınıra yakın bölgelerde yüz rakımın altındaki tepelerde PKK’nın hareketliliği giderek artmıştı. Bu dönemde, TSK’nın hızla gerçekleştirdiği operasyonlar ile PKK’nın söz konusu bölgelerdeki hareketliliği tamamen ortadan kaldırılmıştı. Terör örgütünün Eylül-Ekim aylarında KCK ve YDG-H’yi kullanarak Güneydoğu Anadolu’daki il ve ilçe merkezlerinde banka, kamu kurum ve kuruluşlarına yönelik kapsamlı bir yağma hareketi başlatacağı, bu yağma hareketi ile birlikte “meskûn mahal savaşında” bir adım önde olmayı planladığı anlaşılmıştı. Ancak bu hesap tutmamıştı. Afrin’de yaşanan gelişmeler, PKK beklentilerinin boşa çıkarmıştı. Fırat’ın batısına geçişte TSK’nın ABD ile PKK aleyhine mutabakat sağlamış olması, Kandil için büyük bir hayal kırıklığına yol açmıştı, ancak bu mutabakat sonradan PKK lehine Amerika tarafından bozulacaktı.

PKK hudut tugaylarına saldıracaktı

PKK’nın planının tutmamasındaki ikinci gelişme, TSK’nın Kandil ve çevresine yaptığı operasyonların sonucunda ortaya çıkmıştı. Zincirleme yağma eylemleri ile birlikte PKK, eş zamanlı olarak Irak sınırından Türkiye’ye güçlü saldırılar planlamıştı. Sınırda Kara Kuvvetleri’nin 2, 34 ve 48. Hudut Tugaylarına ağır kayıplar verdirmeyi amaçlamıştı. Bütün bu hesaplar askıda kalmıştı. YDG-H’nın yağmaya fırsat bulamaması, polis ve Jandarmanın meskûn mahallerdeki çok sert tepkisiyle karşılaşması, “devletin” siyaset endişesinden ve siyasi iktidar iradesinden bağımsız olarak bölgede kendini göstermeye başlaması, “hendek kazma operasyonunun” yerel halkta karşılık bulamaması terör örgütünü hezimete uğratmıştı. Tuzaklanan hendeklerin çok kısa süre içinde jandarma ve polis tarafından roketlerle yıkılıp kapatılması, mahalle ölçeğindeki maddi kayıplar, PKK’nın (ve tabii Avrupa ve Amerika’nın) şeytani hesaplarını boşa çıkarmıştı. Kandil’de yapılan planlamaya göre PKK, içeride Güneydoğu Anadolu’daki kentlerde yağmalamalara girişip meskûn mahal çatışmaları yürütülürken, Türk askerinin Kandil’i vurmasını engelleyecek ya da hava operasyonlarının etkisiz olmasını sağlayacaktı. Türk askerinin olası bir başarısızlığının uluslararası kamuoyunda yankı bulabilmesi için girişimler başlatılacaktı. Ancak bu plan tutmadığı gibi, terör örgütü arka arkaya aldığı darbelerle, ciddi sayıda örgüt üyesi teröristi yitirmiş bulunmaktaydı.[2]

Aşağıdaki rüya oldukça çarpıcı ve açıklayıcıydı!

Çocukluğumun geçtiği, şimdi yıkılıp ve yerine kocaman bir binanın yapıldığı evimizde oluyorum. Şu anki yaşımdaymışım. Ev; lavabo ve mutfağı dışarda, iki odası ve bir girişi olan kerpiç, bahçeli bir evmiş. Sabah uyanıyorum, kalkıp elimi yüzümü yıkamak için bahçedeki havuzlu çeşmeye geliyorum. Çeşmeyi açıyorum ama çeşmeden su yerine Aziz Erbakan Hocamın mübarek sesleri geliyor. Aziz Hocam: “Eskileri, kullanılamaz halde olanları toparla, çuvala doldur ve at!” buyuruyorlar. İlk başta Aziz Hocam direk bana mı emrettiler, anlayamıyorum. Kendi kendime: “Ben zaten, kullanamayacağım şeyleri ikiye ayırır, kullanılamayacak kadar kötü olmuş eşyaları geri dönüşüme, kullanılabilir durumdakileri ihtiyaç halinde kullanmak üzere aşağıya, bodruma indiririm. Nereye bakmalı, nereyi düzenlemeliyim acaba?” diye düşünüyorum.

Sonra aynı emir bir kez daha geliyor çeşmeden. Ardından su akmaya başlıyor. Abdest alıyorum, sonra havuzun etrafından başlayarak paslanmış çivilere varıncaya kadar, her yeri toparlayıp düzenliyorum. Topladığım tüm çöpleri büyük çöp poşetlerine doldurup, ağızlarını bağlayıp dış kapının önüne koyuyorum. Ben çöplerle uğraşırken öğle ezanları okunuyor. Acıktığımı hissedip, bir şeyler yemek için, avlu içindeki mutfağa giriyorum. Aziz Erbakan Hocam, mutfakta serili olan kilimimize oturmuşlar, önlerinde küçük bir tüpün üzerinde yemek karıştırıyorlar. Muhterem Ahmet Hocam da büyük mutfağımızın diğer ucundaki tezgâhta salata yapıyorlar. Salatanın salatalığını, marulunu doğramış, domatesini doğruyorlar. Bir taraftan da “Seyrimde Bir Şehre Vardım ilahisini söylüyorlar, Aziz Erbakan Hocam da, ellerindeki kaşıkla küçük tüpün kenarına vurarak tempo tutuyorlar. Ellerimi yıkayıp, önce Erbakan Hocama koşup mübarek ellerini öpüyorum ve: “Aziz Hocam, siz zahmet buyurmayın, ben yapayım lütfen!diyorum ama Erbakan Hocam müsade etmiyorlar. Ahmet Hocama koşuyorum, ellerini öpüyorum ve: “Muhterem Hocam, siz zahmet buyurmayın, ben yapayım lütfen! diye bıçağı almaya çalışıyorum ama Ahmet Hocam da müsade etmiyorlar. Ben: “Hocam, peki ben ne yapayım? diye soruyorum. Aziz Erbakan Hocam: “Sana verdiğimiz iş bitti mi? diye soruyorlar. Ben: “Bitti Aziz Hocam. Eski ve işe yaramayacak her şeyi büyük ve sağlam çöp poşetlerine doldurdum, ağızlarını sımsıkı bağladım ve kapının önüne koydum! diyorum. Aziz Erbakan Hocam: “Ahmet’le birlikte gidip bakın, poşetlerin ağızlarını biraz gevşetin ki havasız kalmasınlar, görevlileri de çağırın, hemen götürüp gitsinler ki evimizin önü çirkinleşmesin! buyuruyorlar.

Ahmet Hocamla birlikte gidiyoruz, bahçe kapısını açıp poşetlerin ağzını gevşetiyoruz. Poşetlerin içlerinden sesler, uğultular geliyor. Ahmet Hocam: “Bak senin eskilere! buyuruyorlar. Poşeti aralayıp içine bakıyorum, poşete doldurduğum yarısı kırılmış kerpiçler, küflenip paslanmış çiviler, kırılmış mandallar, kirli poşetler, telleri çıkmış ve bezi yırtılmış şemsiye vb. hepsi birer insana dönüşmüş olduklarını (bunlar; eskilerden günümüze Rıza GÜNERİ, Veli TOLU, Mustafa KAMALAK, Oğuzhan Asiltürk vb, görüyorum) şaşırıyorum; bir şey anlamamış bir halde Ahmet Hocama bakıyorum. Ahmet Hocam telefonda birileriyle konuşuyorlar. “Evimizin önünde çöplerimizin olduğunu, dağılıp, yayılıp etrafı yeniden kirletmeden gelip almalarını söyleyip, evin adresini veriyor. Çok geçmeden, sokağın başında büyük bir çöp konteynırı, çöp kamyonu gibi bir makine görünüyor ve evimize yaklaşıyor. Kamyonu R. Şaban Ersoğan kullanıyor, yanında da F. Gülen oturuyor. İkisinin ellerinde de siyah deri eldivenler ve üzerlerinde tulumlar varmış. F. Gülen kamyondan iniyor, çöp poşetlerini arkaya atıyor. Şoförlük yapan Recep Şaban Ersoğan’a “tamam” anlamında el işareti yapıyor. Kamyona aldıkları çöp poşetlerini presliyorlar.

Eve girip kapımızı örtüyoruz. Ben şaşkınım fakat Ahmet Hocam gayet rahat bir vaziyet sergiliyor. Ellerini yıkayıp mutfağa giriyorlar. Ben de ellerimi yıkayıp mutfağa giriyorum. Yemek pişmiş. Erbakan Hocam: “Yemeği ortaya sen getirirsin artık!” buyuruyorlar. Salatayı, yemeği tabaklara koyup, sofrayı kurup ortalarına koyuyorum. Erbakan Hocam, sürahiyi bana uzatıp: “Buna da serin bir su doldursan” buyuruyorlar. Dolaptan soğuk su doldurup sofraya koyuyorum. Erbakan Hocam: “Kaşığını al da gel hemen buyuruyorlar. Elime bir kaşık alıp dönüyorum, sofraya oturuyorum ve o anda uyanıyorum.[3]

Te’vili:

Çöp arabasının şoförü ve çöpçüsü olarak görülen şahıslar ve oluşumlar, kendi niyetleri ve mahiyetleri malum da olsa, Allah’ın bunların eliyle, hem biri birlerinin, hem din istismarcısı kesimlerin, hem de devlete sızmış hain kişi ve ekiplerin hıyanet girişimlerini boşa çıkarıverecektir ve tabi kendileri de müstahak oldukları akıbeti göreceklerdir.

SP İçindeki kötü niyetlilerin ve şuursuz – onursuz destekçilerinin de AKP’nin çöp konteynırına atılacakları, yani seçim ittifakıyla ayarlarını ortaya koyacakları da haber verilmektedir. En doğrusunu Allah bilir.

Ayşe Akgül’ün ferahlatıcı Rüyası!

Çok kalabalık bir ortamdayız. Etkili ve etiketli kimselerin Babama (Ahmet Akgül Hocamıza) yönelik hücum ve hakaret sesleri yükseliyor. O seslerin kime ait olduğunu seçemiyorum. Bu saldırı ve sataşmalardan dolayı babam çok üzgün bitkin bir durumda görülüyor, ama dirayetle direniyor. Tam o sırada Erbakan Hocamızın gür sesi duyuluyor. “Ahmet’in projeleri, girişimleri ve yazıp söyledikleri beni burada çok mutlu ediyor” diye sesleniyor. Saldırganlar ve Babamı fitne çıkarmakla suçlayanlar susup sinmek zorunda kalıyor. Bundan dolayı babam ferahlamış ve rahatlamış olarak Aziz Erbakan Hocamıza doğru yürüyor, tebessüm edip sevindiği görülüyor. O vaziyette uyanıyorum.

AKP Gebze binasındaki ‘seks skandalı’na dört gözaltı haberi[4] AKP’nin nasıl yozlaştığının ve yoldan çıktığının kanıtıydı.

AKP’nin bir Gençlik Kolları yöneticisinin Gebze ilçe binasında bir kadınla uygunsuz vaziyette fotoğraflarını çektiği iddiasının yankıları sürerken, olayla ilgili olarak 4 kişi gözaltına alınmıştı. AKP’nin gençlik kollarında görevli bir yöneticinin, Gebze parti binasında bir kadınla birlikte uygunsuz vaziyette bulunmaları ve bu ana ilişkin görüntülerin sosyal medyada yayıldığı iddiası ortaya çıkmış, olay büyük yankı uyandırmıştı. Bu olayla ilgili olarak Gebze’de dört kişinin gözaltına alındığı anlaşılmıştı. İlk olarak Bizim Kocaeli gazetesinin gündeme getirdiği habere göre, AKP Gebze İlçe binasının toplantı salonunda bir kadının çıplak halde göründüğü fotoğraflar sosyal medyada yayınlanmıştı. İddiaya göre partinin bir gençlik kolları yöneticisi, Gebze ilçe binasında bu kadınla ilişki yaşamış ve kadının toplantı odasında yarı çıplak halini gösteren fotoğrafları çekilip yayınlanmıştı. Bu görüntülerle ilgili olarak; B.K, S.M. ve H.T. ile D.A adlı kişiler emniyette ifadeye çağrılıp sonra adliyeye sevk edildikleri, bu dört kişinin adliyede serbest bırakıldıkları anlaşılmıştı.

Ve zaten AKP’nin akıl hocalarından ve yıkama-yağlama yazarlarından Abdurrahman Dilipak, defalarca “AKP’li Milletvekili, Bakan, bürokrat ve iş adamlarından bazılarının “Muta nikahı” kılıfıyla, bir veya kaç kadın-kızla gizli ve kirli ilişkiler yaşadıklarını, bunların kaydedilip aleyhlerine kullanılma ihtimaline karşı tedbirli ve temkinli davranmalarını” yazmış ve uyarı görevini(!) yapmıştı. Yani bunlara göre; gizli yapmak, halktan ve hukuktan saklamak şartıyla her mel’anet mubahtı. Yeter ki partilerinin başı ağrımasındı. Bütün bunlar “boynuzları beyne gömme” çabasıydı!..

Cemaatin 1 Kasım seçim planını Hüseyin Gülerce açıklamıştı.

Fetullah Gülen’in eski yol arkadaşı Hüseyin Gülerce, Cemaatin 1 Kasım Erken Seçim’lerinde AKP’nin iktidara gelmemesi için herkesle ittifak yapacağını hatırlatmıştı. Yıllarca Fetullahçıların davulunu çalan, şimdi daha güçlü gördüğü Erdoğan’a yanaşan, ama bu dönekliğine; “Ben 17-25 Aralık sürecinde Fetullah Gülen ve cemaatiyle yollarımızı ayırmaya niyetlendim, paralelci operasyonlarıyla da AKP safına geçmeye karar verdim” kılıfı geçiren Hüseyin Gülerce cemaate yönelik yeni açıklamalar yapmıştı. Koza İpek Holding’e operasyonu sonrası Cemaat ve Fetullah Gülen yeniden gündeme taşınmıştı. Gülerce’nin, 9 Eylül’den itibaren köşe yazarlığına başladığı Star gazetesinde bir röportaj yayınlanmıştı. Sn. Gülerce, 1 Kasım seçimlerinde cemaatin AKP’ye karşı her parti ve kesimle ittifak yapacağını vurgulamıştı. Yani Fetullahcılar Dinci ve gerici AKP’ye karşı, devrimci ve sol direnişçi(!) CHP, Ulusalcı Vatan Partisi safında yer alacaktı. Aslında bu saf dirik girişimler, AKP’nin dolaylı reklamıydı ve halkımızı ürkütüp AKP’nin safına kaçırmaktaydı. Ve hele AKP’nin tahribat ve talanları bahanesiyle Darwinist sosyalistlerin ve sahte Kemalistlerin iki de bir İslam’a ve Erbakan’a sataşmaları, tamamen AKP’nin işine yaramakta, bu soysuz ve sorumsuz tavırlardan ürken halkımız, AKP’nin yanında yer almaktaydı!

Balyoz’un sahte bilirkişileri ABD’ye kaçmıştı!

Oysa Balyoz davasında, sahte delil olarak kullanılan CD’lerle ilgili bilirkişi raporunu yanlı düzenledikleri için yargılanan Fetullahçı 3 TÜBİTAK görevlisinin ABD’de olduğu ortaya çıkmıştı. Sanıklardan şikâyetçi olan subaylar bunların mahkemeye zorla getirilmeleri talebinde bulunmuşlardı. İstanbul 18. Asliye Ceza Mahkemesi’ndeki duruşmaya sanıklar katılmazken, emekli Koramiral Kadir Sağdıç, emekli Tümgeneral Ahmet Yavuz ve emekli Albay Dursun Çiçek’in aralarında bulunduğu 10 şikâyetçi subay ile avukatları katılmıştı. Balyoz davasında sahte dijital delillerle mahkûm edilen ancak daha sonra yeniden yapılan yargılamada beraat eden subaylar, bilirkişilerden şikâyetçi olmuşlardı. Duruşmada, Hâkim İlhan Karagöz, emekli Orgeneral Çetin Doğan ve emekli Korgeneral Engin Alan’ın da aralarında bulunduğu 47 subayın şikâyetini kabul ederek davaya katılmaları kararı almıştı.

Peki, ne mi söylemeye çalışıyoruz? AKP hükümeti de CHP muhalefeti de, aynı Amerikan planında yer almakta; din istismarcıları da, devrim simsarları da, ulusalcılar da, AB hayranı Haçlı uşakları da aynı Siyonist senaryoda figüranlık yapmaktaydı. Türkiye’de ya Adil Düzen devrimi yaşanacak veya bu zillet ve sefalet değirmeni dönüp duracaktı. Yani hayırlı ve akılcı bir ittifak ancak Adil Düzen etrafında sağlanmalıydı. Çünkü önemli bir fırsattı ve AKP’de taşlar yerinden oynamıştı.

Acaba, AKP’nin ve kurmaylarının başına gelecekler mi kulağına fısıldanmıştı? Karakutu niye devre dışı bırakılmıştı?

AKP Kongresi’nde ismi MKYK’ya girecek isimler arasında telaffuz edilen ama son anda listeye dâhil edilmeyen o isim herkesi şaşırtmıştı! O isim Ali İhsan Arslan, nam-ı diğer Mücahit Arslan’dı. Biraz tanıyalım mı Arslan’ı;

• Bir ara babasıyla birlikte Cıngar isimli bir mizah dergisi çıkardı.

• Başbakan Recep T. Erdoğan’ın ‘A Takımı’ndaydı. Başından bu yana Tayyip beyin hemen yanındaydı.

• AKP’de başından beri mali işlere baktı.

• Babası, eski AKP Diyarbakır Milletvekili M. İhsan Arslan. Baba-oğul yıllardır müteahhitlikle uğraşırlardı.

• Mücahit (İhsan) Arslan için, Erdoğan’ın “sessiz, derinden çalışan danışman” tanımı yapılırdı.

• AKP’nin kurucularındandı. Başbakan’ın makam aracına binen ender isimlerden sayılırdı. 

• 10 Aralık 2002’de Erdoğan, henüz başbakan değilken, ABD Başkanı George Bush ile görüşmeyi ayarlayanlardan biri olarak hatırlanırdı.

• Baba M. İhsan Arslan’ın 1996’da PKK kampına ziyaret yaptığı, Hizbullah’ın iki kanadı arasında arabuluculuk rolü oynadığı basında yer almıştı. Mazlum-der’de birkaç dönem üst düzey görev alan baba Arslan, Zaman gazetesinin Cemaat satın almadan önceki imtiyaz sahibi zattı.

• Ali İhsan Arslan 7 Haziran seçimlerinde Ankara milletvekili seçilmiş bulunmaktaydı.

Acaba son AKP Kongresi’nde, partinin en etkili organı MKYK’ya neden/nasıl alınmamıştı?[5]

Abdullah Gül NTV yayınına çıkması ortalığı niye karıştırmıştı? Abdullah Gül’ün NTV canlı yayınına çıkması AKP milletvekili aday listelerinin teslimi öncesi ve Boydak operasyonu sonrası Gül’ün bu kararı ortalığı karıştırmıştı.

Abdullah Gül’ün NTV’de canlı yayına çıkma kararı zamanlaması açısından kritik önemde olunca Ankara’da AKP kulisleri karışmıştı. AKP’nin 1 Kasım erken seçimi için listelerini teslime 1 gün kala Gül’ün ekranda boy gösterecek olması bir bomba patlatacağı beklentisini artırmıştı. Bu yayının Boydak ailesine yönelik ‘paralel yapı’ operasyonundan hemen sonraya denk gelmesi de anlamlıydı. Bilindiği gibi Abdullah Gül Boydak ailesiyle hayli yakın ilişkilere sahip bulunmaktaydı.

Peki Abdullah Gül niye NTV canlı yayınına çıkma kararı almıştı? Uzun süre sustuktan sonra şimdi konuşmaya niyetlenmesi ne amaçlıydı? Sn. Gül NTV ekranından bir bomba patlatır mıydı? Bu soruların en çok sorulduğu yer AKP kulisleri olmaktaydı. Abdullah Gül’ün ne yapacağı ya da neyi amaçladığı konusunda yakın çevresinden henüz bir bilgi sızmamıştı. Kulislerde en büyük ‘bomba’ NTV ekranından AKP milletvekili adaylığını ilan etmesi görüşü ağır basmaktaydı. Ancak Abdullah Gül’ü yakınen tanıyanlar da ondan daha derin ve etkin çıkışlar ummaktaydı. Abdullah Gül’ün NTV canlı yayınının İstikbal ve Bellona’nın sahibi Boydak Holdinge yönelik operasyonundan hemen sonraya gelmesi kulisleri telaşlandırmıştı. Gül’ün NTV’ye sırf bu yüzden çıktığı iddiaları yoğun şekilde konuşulsa da, aslında Abdullah Gül, NTV’ye canlı yayın sözünü Boydak operasyonundan önce vermiş olduğu anlaşılmıştı. Gerçi “Boydaklar ile 11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül aynı mahalleden olmaktaydı. Ailelerin anne babası beraber Hac arkadaşlarıydı. Gül’ün siyasi yaşamı öncesinde de Boydaklarla arası hep iyi durumdaydı. Fazilet Partisi döneminde de Başbakan’ken de Cumhurbaşkanı olduğu süreçte de bunlar birbirleriyle yakın irtibatlıydı. Gün oldu ailenin çocuklarının nikâh şahitliğini yapmışlardı. Hatta operasyona “gerekçe” gösterilen Melikşah Üniversitesi’nin 2013-2014 dönemini Abdullah Gül başlatmıştı.”

İşte Fuat Avni twitter Masalları

“Faksarayda Nayip Han”

Faksaray’da tamamen bir diktatörlük kurulmuş bulunuyor. Nayip Han hiç kimseye güvenmediğinden, avaneler sadece onun istediğini yapmakla yetiniyor.

Nayip avanelere, avaneler birbirlerine güvenmiyor. Koltuğunu koruma derdine düşenler birbirlerinin kuyusunu kazıyor.

Faksaray’daki kutuplaşmanın Türkiye’deki kutuplaşmadan daha büyük olduğu gözleniyor. Herkes kendince bir ekip oluşturmuş görünüyor.

Mütahit Aslan, Nayip Han’ın kasası ve sır küpü olduğu iddiasıyla kendini en güçlülerden sayıyor. O da etrafına adamlar toplamış bekliyor.

Genel sekreter ve uzantıları, Perinçek’in adamları dâhil (malum) vesayetin birçok karanlık şahsıyla ilişkili bulunuyor. Karanlık bir ekip oluşturmuş yürüyor.

Genel sekreter yardımcısı Nagir Altaslan ve uzantıları da hiçbir gruba güvenmiyorlar. Kendi ekiplerini kurmuşlar, her biri kendi hesabına çalışıyor.

İsmail Kalın kendini çok akıllı gördüğünden ayrı bir ekip kurmuş ve kendini aileden biri olarak görüyor.

Bir zamanlar bütün kontrolü kendinde zanneden Varank tek başına kaldı. Kimse ona güvenmiyor. Nayip dâhil herkesi dinletip kayda aldırdığı biliniyor.

Birbirlerinden aldıkları bilgileri birbirleri aleyhinde zan oluşturmakta kullanıyorlar. Her grup Fuat Avni‘yi diğer grubun içinde arıyor.

Herkes birbirinin kuyusunu kazıyor. Kimse kimseye güvenmiyor, her fırsatta arkadan iş çeviriyorlar, herkes Nayip’e yaranmak için çırpınıyor.

Nayip Han tam anlamıyla psikolojik çöküntü yaşıyor. Herkesten şüphelendiği, korktuğu ve kimseden emin olmadığı için kimseye güvenmiyor.

Davultozu ve ekibine güvenmediği için parti içinde paralel bir yapı oluşturdu. Sadece onlarla ve bizzat çalışıyor.

Nayip’in hangi konuda ne tepki vereceğini kestiremiyoruz. Kimseden kendisiyle ilgili olumsuz bir tek ima dahi istemiyor. (Not: “Kestiremiyoruz..” ifadesi Fuat Avni’nin Faksarayda bulunduğunu ele veriyor.)

Nayip ne derse desin herkes kafa sallıyor. Bazen ‘Bu kadar da aptallık olamaz’ diye içten içe gülüyorum. (Demek ki onların içinde bulunuyor veya bu havayı veriyor.)

Nayip’e iletilecek bilgi gelince, hoşuna gitmeyecek bir şeyse herkes birbirine topu atıyor. Bilgi onun istediği şekle sokulup öyle sunuluyor.

Nayip Han, paralel bir dünyada yaşıyor. Avaneler sürekli ona olan hayranlıklarını ifade ediyorlar. Kendi gruplarında ise diğerlerine küfür bile ediliyor.

Konuşmaları bir şablona oturtuldu. Nayip’in kafasına göre şekillendiriliyor ve bunları Hasbi Kılıç yazıyor.

Konuşma metinleri Nayip’in yaptığı yanlışlıkları başkalarına yıkma mantığıyla kurgulanıyor.

Nayip, sadece AKP’ye oy veren %40’a göre hareket ediyor. Onların gönlünü hoş tutacak şekilde konuşuyor.

Ana tema olarak ‘terör’ü kullanıyor. Konuşmalar ve faaliyetler bu alanda ağırlık kazanıyor. Yalanlar ve iftiralar metinlere konuluyor.

Bir şekilde 300-305 milletvekili kazanmak için her yol deneniyor. Sürekli toplantı ve değerlendirme yapılıyor.

Nayip Han, bu sayıyı yakalamak için Mesut ve Berna Yılmaz ile görüştü. Kamil Çiçek’in, MKYK’ya eski isimlerle irtibat kursun diye konulduğu konuşuluyor.

Kimse Salamon Soylu’yu sevmediği halde o da “yakın adamı” diye toplantılara katılıyor. Nayip onu ispiyoncu olarak kullanıyor. Karakteri dibe vurmuş bulunuyor.

Davultozu, Mehmet Ali Karga’yı istemiyordu. Karga, Faksaray’a gelip Nayip Han’la görüştü ve biat yeniledi böylece devre dışı kalmaktan kurtulduğunu sanıyor.

Fosdağ, Davultozu’nu yakın takip için görevlendirildi. Cinali, pusuda bekliyor. Çatalay, artık Davultozu’nu istemeyenlerin safında yer alıyor.

Nayip, salı günü Hasan Figan’la görüştü. Terör olayları azdırılacak. Mitinglerin arifesinde şiddeti ve çatışmayı arttırmak planlanıyor.

Mitinglere yeterince adam toplamak ve milleti sokağa dökmek için kaosu derinleştirme amaçlanıyor. Çalışmalar sürüyor.

Nayip Han, Doğrul Türkleş ile de bizzat ilgileniyor. Onunla MHP’den oy çalacağını düşünüyor. Listeye de bizzat aldırdığı biliniyor.

‘CHP HDP ile birlikte hareket ediyor ve CHP teröre destek veriyor’ kampanyasıyla ikisini birbirine düşürmek amaçlanıyor.

Muhalefeti baraj altında tutmak için gerekirse iç savaş çıkarmak bile göze alınıyor.

Muhalifleri susturmak için bir yandan ‘paralel’ci gösterilerek, bir yandan da ‘teröre destek veriyor’ diyerek operasyonlara zemin hazırlanıyor.

Doğan grubunu seçim öncesi susturmak için Varank ve Ferhat özel olarak çalışıyor. Nayip ‘Ne olursa olsun, bitirin’ talimatı vermiş bulunuyor.

Tek başına iktidar olmazsa her şeyin biteceğini çok iyi bilen Nayip, her türlü kirli kumpası kursa da kaybetmeye mahkûm. Az kaldı. Faksaray’da ölüm kalım meselesi gibi görülen 1 Kasım seçimleri için toplantı üstüne toplantı yapılıyor. Herkes tedirgin.

Faksaray’ın biatçı anket şirketleri araştırmalarını Nayip’e sundular. İbrahim Puslu’nun yaptırdığı ankette AKP oyları %44 görülüyor.

Anketler, AKP’nin %44’e yaklaştığını gösterse de bu Nayip’in ve avanelerin endişesini artırıyor. Çünkü ‘Puslu, son seçimde %48 alınacağını söylemiş %41 alınmıştı. Bu ankete göre %40’ın altına düşebiliriz’ deniliyor.

Puslu, bu ankete göre 276’nın yakalandığını anlatsa da işi garantiye almak için kumpaslara ağırlık veriyor.

Nayip’in katılacağı mitinglerin birinde bomba patlatmayı planlıyorlar. Planı kara propaganda uzmanı Hasan Figan koordine ediyor.

“HDP’yi baraj altına itmenin yolu PKK’nın eylemlerini arttırmasından geçiyor” diyerek KCK içindeki ekiple irtibata geçiliyor.

Kaos planının son halkası şimdiye dek gelenden çok daha fazla şehit cenazesi üzerine kurgulanıyor. İhanet büyüyor.

Kaos planları neticesinde çıkacak sokak olaylarında önlem almayacak ekipler belirlendi. KÇG ekipleri devreye sokuluyor.

Olaylara müdahale etmeyecek olan KÇG’ya bağlı güvenlik güçleri için ‘paralel polisler müdahale etmedi’ propagandası hazırlanıyor.

İç savaşı bile göze alan Nayip Han ve avaneleri ne yaparlarsa yapsınlar, kendilerini bekleyen sondan kurtulamayacaklar.

• Faksaray’daki ‘oy hırsızlığı’ toplantılarına her gün yeni bir hırsızlık projesi getiriliyor. Oylar düşüşte olunca her yol deneniyor.

• SEÇSİS yazılımına paralel çalışacak bir simülasyon yapıldı. Gizli tutulan bu çalışmayla istedikleri oyu sisteme girebilecekleri kurgulanıyor.

Son seçimde benzer bir hazırlık yapmış, oluşan yüksek duyarlılık ve planın deşifre olmasından ötürü uygulamaya cesaret edemedikleri tartışılıyor.

Plan gerçekleşirse, YSK’nın sitesine girenler kendi sandık sonucunu doğru görecek ama genel sonuç AKP’nin ayarladığı şekilde olacak deniyor.

Seçim sonucunu AKP’nin %44 küsur alacak şekilde ayarlamaya çalışıyorlar. İlk testlerin sonuçları Nayip’in yüzünü biraz olsun güldürmüş görünse de endişe devam ediyor.

Tüm devlet görevlilerine ve bütün parti yetkililerine sesleniyorum. Oynanan oyuna dur demezseniz seçim formaliteye dönüşecek.

Üç gece üst üste yaptıkları ve Davultozu’ndan bile sakladıkları seçim hilelerini deşifre ediyorum ve herkese açık çağrıda bulunuyorum.

Geçen seçimlerdeki gibi bir duyarlılık ve sinerji oluşursa, bu simülasyonu uygulayamayacaklar. Çünkü çok korkuyorlar.

Sandığa sahip çıkmak ne kadar önemliyse SEÇSİS sisteminde hile yapılmasına müsaade etmemek de o derece hayati önem taşıyor.

Nayip Han ve avaneleri tek başlarına iktidar olmak için hangi yolu denerlerse denesinler, başaramayacaklar. Sonları yakındır. (19-21 Eylül 2015 Fuat Avni twetter hesabı.)

Şimdi, bütün bunlar “saptama” mı, “safsata” mı, yoksa kafadan “sallama” mıydı? lütfen siz karar verin. Bunlar “stratejik mesajlar” mı, yoksa “trajikomik masallar” mı? anlamaya çalışın.. Devlet Sarayını “cadı kazanı” gibi gösteren bu Fuat Avni’yi bir türlü bulamamak MİT’in en büyük başarısı mıydı?

 


[1] 11 09 2015 / Rotahaber

[2] 05 09 2015 / Haber7

[3] (F. Betül Erişkin 12-09-2015 Konya)

[4] Radikal Gazetesi / 18 08 2015

[5] Milli Gazete / Adnan Öksüz / 14 09 2015

0 0 votes
Değerlendirmeniz

Makale Paylaşım Sayısı: 

Picture of Rahmet PAKGÜL

Rahmet PAKGÜL

Abone ol
Bildir
5 Yorum
En Yeniler
Eskiler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments

dersimi tekrar okudum…ve ANLAMAYA ÇALIŞTIM…
Bu yazı çıkmadan önce, açıkçası Fuat Avni’nin paylaşımlarını fazla ciddiye almıyordum. Fuat Avni’nin paylaşımlarını da inceleyerek, okumuş olduğum bu yazıyı şimdi yeniden okudum.

Biraz kafa yormaya karar verdim ve Fuat Avni aslında ne yapmaya çalışıyor ya da kimlerin işine yarıyor onu bulmaya çalıştım.

1. Ak partili seçmenler panik halindeler ve bu adamdan ciddi anlamda korkuyorlar. Onun paralelci olduğunu düşünüyorlar. Fakat öncesinde Ak Partililerden duyduğum kadarıyla; tabanda: “Yıllardır teşkilatlarda çok çalıştıkları halde hak ettiklerini (!) alamayan, uğradıkları haksızlıklardan(!) ötürü partiden kopmayı” düşünen büyük bir kesim vardı.Tam bu aşamada devreye giren Fuat Avni dağılmak üzere olan bir teşkilatı, Ak parti seçmenini bir arada tutmaya,oluşturulan “düşman algısına” karşı onları tekrar kenetlendirmeye yarıyor gibi …

2. Sosyal medyadan takip ettiğim kadarıyla ;dinlisi -dinsizi, sağcısı- solcusu fark etmeden hepsinin; Tayyip Erdoğan’a karşı olan (fakat asla dini hassasiyetlerinden, milli hamiyetlerinden ötürü değil ) ve onu iktidardan indirmek isteyenlerin dört elle Fuat Avni’nin paylaşımlarından medet umup sarıldığını görüyorum ve karşısında da Erdoğan’a dini hassasiyetlerinden ötürü saldırıldığını zanneden seçmende oluşturulan “mağdur, mazlum Erdoğan” algısı… yani sonuç olarak “etki- tepki” sebebiyle yine bu durum Ak partiye yarıyor gibi…

3. Koza İpek grubuna yapılan son operasyonlara baktığımda ise; yerli yabancı tüm gavurların ve işbirlikçilerin “basına özgürlük” söyleminin altında tek safta birleşmesi de ilginç(!)ti. Küfür tek milletti evet ama çokta kurnazdı. Dindar(!) diyalogçu Fetullahçıların mazlum edebiyatı üzerinden kimler nemalanmaktaydı?
Abdullah Gül de dahil, herkesin hep bir ağızdan “özgürlük”lere sahip çıkması doğrusu gözlerimizi yaşartmaktaydı.

Tam da bu süreçte yeni parti kuracağı iddia edilen Abdullah Gül’ün Londra’dan iki gün önce Financial Times’a yaptığı açıklamalarda :

“Siyasi makam açısından, hâlâ hırslı gözükmek istemediğini” dile getiren Gül, “Ancak televizyona çıkarak ve konferanslara katılarak, düşüncelerimi ifade etmeye ve tavsiyelerde bulunmaya devam ediyorum. Kamuoyunun da bunu olumlu karşıladığını ve dikkate aldığını görebiliyorum.
Türkiye bir demokrasidir. AB’ye aday ülkedir. Buna karşın, yapılması gereken çok iş olduğuna inanıyorum. Şu an Türkiye’deki durumu daha da geliştirmek zorundayız.” (1) demesi;

bu açıklamanın hemen bir gün sonrasında Devlet Bahçeli’nin NTV ve Star TV ortak yayınında: “Abdullah Gül’ü siyaset fotoğrafının neresinde görüyorsunuz?” şeklinde sorulan soruya karşılık Gül’e çağrıda bulunan Bahçeli’nin, “Toplumun ihtiyaçlarına cevap verecek birikimi varsa, toplumu reddetmemelidir.” (2)
diye cevap vermesini nasıl okumalıydık?!

Abdullah Gül ile Tayyip Erdoğan arasındaki çekişme zaten sır değildi.

Görünen o ki bunların iplerini elinde tutan Siyonist merkezler işlerini sıkı tutmaktaydı ve sağlama almak derdindeydi. Sonuç olarak Akparti’nin oyu da artsa; ya da parti bölünüp Abdullah Gül etrafında yeni bir parti de kurulsa, bu ne milletime; ne de devletime yaramazdı.
Biz milletçe bu tiyatroyu seyrederken asıl gözlerden kaçırılan neydi ki acaba?!

Başta da belirttiğim gibi, 5 Ekim’de yayınladığınız bu yazıyı dönüp tekrar okudum. İlk okuduğumda yazıyı yeterince dikkatli okumadığımı fark ettim ve zaten kafamda oluşan bazı soruların cevaplarını da yine yazının içinde buldum.
Eğer bulduğumu zannettiğimi de yanlış anlamadıysam tabii… 🙂

Sayın yazar Rahmet Pakgül altını çizerek sormuştu:

1. Peki bu nasıl bir mekanizmaydı ve koca devlet bu manyaklığı nasıl ortaya çıkaramamıştı? En yüksek makamlar hakkında bu tür isnatlarda bulunan ve gavur odakların hakaretinden sevinç duyan adam nasıl bir “VİCDAN” taşımaktaydı?

2. “İşte Fuat Avni twitter Masalları” başlığıyla o paylaşımlar için “MASAL” diyerek zaten Fuat Avni’nin ciddiye alınacak bir tarafı olmadığını da vurgulamışlardı.

3. “Şimdi, bütün bunlar “saptama” mı, “safsata” mı, yoksa kafadan “sallama” mıydı? lütfen siz karar verin. Bunlar “stratejik mesajlar” mı, yoksa “trajikomik masallar” mı? ANLAMAYA ÇALIŞIN!” … diyerek sanki bizi uyarmıştı.

4. Gönlü ehli olup da Allah’ın özel yetkili ve gizli “Avnî kulları” elbetteki vardı ve Rabbimizin dilediğinde görünmez ordularıyla inananlara yardım ettiğine de imanımız tamdı.
Ama acaba bu fuat avni; o Avnî’miydi ?

5. Peki bu Milli Derin yapı; eğer stratejik bir aklın yönetimindeyse; ne dinime,ne davama , ne devletime, ne de milletimin yararına olmayan böylesi basit, ciddiyetten uzak dedikodu cinsinden işlere tenezzül eder miydi?…

***

“ANLAMAYA ÇALIŞIN!” emri gereğince; anlamaya çalıştım ve aciz aklım ancak bu kadarına erdi.

Peki bu kirli ve kokuşmuş adi düzen nasıl yıkılacaktı, bu korkunç toz dumanın ve karmaşanın içinden bir “Adil Düzen” nasıl çıkacaktı?!

Dün bir rüya gördüm; boynumu sıkan şeytani yaratık kendi saflarına geçmemi telkin ediyor ve makam mevki teklifinde bulunuyordu. Ürpermiştim;korkmuştum…tam o esnada kulağıma şu dua fısıldandı:

“LÂ HAVLE VE LÂ KUVVETE İLLÂ BİLLÂH’İL ALİYYİL AZÎM.”

Duayı okuya okuya can havliyle uyandım. Evet;

“GÜÇ; KUVVET VE KUDRET SAHİBİ ELBETTE CENAB-I HAKTIR”…

VE VA’Dİ MUTLAKTIR…

VE ELBETTE NURUNU TAMAMLAYACAKTIR…

Bu hengâmede bize düşen Kur’ân’a, Sünnet’e, Aziz Erbakan Hocamıza ve Muhterem Ahmet Hocamıza sabır ve sadakatle sarılmaktır. Allah hidayetimizi karartmasın; kalbimizi ve ayaklarımızı dinimiz,davamız üzere sabit kılsın…

(1) http://www.finansgundem.com/gundem/abdullah-gul_den-onemli-aciklamalar-717540.htm

(2) http://www.finansgundem.com/gundem/bahceli_den-abdullah-gul_e-cagri-717594.htm

KARABULUTLAR ÜLKEMİ SARDI
Erbakan hocamız Uğur Dündar’ın haber programında sorulan soru üzerine ülkemizin üzerinde karabulutların olduğunu eğer uyanmaz, gerekli önlemler alınmaz ve milli görüş iş başında olmazsa maalesef çok büyük sıkıntılarla ülkemiz karşı karşıya kalacak uyarısı yapmıştı. Bugün görülüyor ki, Erbakan hoca bir kez daha haklı çıktı. Aylardır patlayan bombalar, gelen şehit haberleri ve bugün Ankara’nın göbeğinde patlayan bomba Türkiye nereye sorusunu akla getirdiği gibi, acilen milli görüşe ve Adil düzene geçilmesi konusu bir kez daha zaruriyet kazanmış oldu. Yıllarca Erbakan hocanın beni bunların günahlarına ortak etmeyin demesine rağmen, hala daha bu gömleksizleri milli devletin kontrolünde Erbakan hocanın devamı gibi göstermeye çalışan gafil ve görüntüsü milli görüşçü ama özde akp leşmiş zavallılara sormak istiyoruz:
1-Her ağzınızı açtığınızda her olay ve konuyu milli derin devlete bağladığınız gelişmeler ışığında bugünkü olayın aslında istihbarat birimleri tarafından önceden haberdar olunması gerekmez miydi? Eğer MİT’in haberi vardıysa önceden neden önlem alınmadı, yoksa sizin övündüğünüz ve her olaydan haberdar olduğunu savunduğunuz derin yapılanma, göz göre göre bu olayın gerçekleşmesine gözmü yummuştu? Haa yok canım ne alakası var diyorsanız, o zaman bu olayın öncesi ve sonrasından haberi olmayan bir devletin derinliği tartışılmaz mı?
2-Çözüm süreci diye diye ülkeyi bir çıkmaza sokan bu zihniyetin arkasında, bahsettiğiniz derinlik varsa ve Cumhurbaşkanının bunlar o süreçte silahlanmışlar yani bizi kandırmışlar ifadelerini de göz önünde bulundurursak, bu nasıl bir derin yapının kontrolündeki iktidar ki, cemaat kandırıyor, pkk kandırıyor, yakın gördükleri kandırıyor ama dikkatli ol seni oyalıyorlar ve oyuna getiriyorlar diye uyarılmıyor. En hassas konularda ve durumlarda derinliğiniz olmazsa küçük ve basit başarılarda işte derin devletin başarısı diye bunlara pirim kazandıracak söylemlerde bulunmanın inandırıcılığı ve kazanımı ne olacaktır?
Evet Milli derin devletin varlığı inkar edilemez. Ama şu Akp ve yandaşlarını Milli devletin kontrolünde gösterme edepsizliği ve sorumsuzluğuna da, elbeett ki göz yumamayız. Yani bunların günahını milli güçlerin üzerine yıkmaya çalışanlara müsaade etmeyiz.


biz onları bir ve bütün zannederken aslında paramparça oldukları ortaya çıkmaktadır. herkezin bir hesabı varsa allahında bir hesabı vardır. ve o düzen kurucularında hile yapanlarında ve sonunda hayrı murad edenlerinde en hayırlısıdır.

Hikmetini Anlamak
Pek çok konuda ve özellikle ‘MİLLİ ve MANEVİ’hususlar da şuur aşılayıcı,ufuk açıcı yönüyle beğeni ve saygıyla takip ettiğimiz Milli Çözüm Dergisi,bu yazısıyla da yine üzerine aldığı vazifeyi bihakkın yerine getirmiş bulunuyor.Allah razı olsun!
Varlığının manası, Hakikat hatırı ve namına olan Milli Çözüm’ün,bir hikmete mebni olarak yukarıdaki makalede, ‘Fuat Avni’ meselesi hakkındaki yaklaşımları biraz örtülü-müphem görünüyor.Evet çok yüksek bir bilgi ağına sahip olan ‘Fuat Avni’ bir yandan ciddi bilgiler ortaya koyarken, diğer yandan AB-ABD yandaşı,malum cemeat taraftarı… izlenimi veren yaklaşımlarıyla kafa karıştırıyor …gibi…konu hakkında biraz daha aydınlatılabilirsek daha iyi olmaz mı?…

Milli Yapılanmanın manevi yönünü bu ve bu tür vesilelerle görüp bükülmez bileğinin yakın zamanda aşikar oluşana şahit olacağımızı hatırlatan yazarımıza teşekkür ediyorum.
Fuat Avni’yi devlet sırlarına vakıf ve maneviyat sahibi Milli Derin Devlet tarafından görevlendirilmiş görevli olduğunu düşünüyorum. Fuat Avni’nin manevi bir yönü manevi bir koruması olmadan bu bilgilere vakıf olması, paylaşa bilmesi, kendisini kamufle edebilmesini mümkün görmüyorum. Milli Yapılanmanın manevi yönünü bu ve bu tür vesilelerle görüp bükülmez bileğinin yakın zamanda aşikar oluşana şahit olacağımızı hatırlatan yazarımıza teşekkür ediyorum.
Milli Çözüm dergisinin de manevi feyzin kaynağına sahip olduğunu inanıyorum. İsabetli fikirlerinden, yayın hayatındaki istikametli-net-mert ve bilge duruşundan görebiliyoruz. Özellikle günümüzde samanlıkta iğne bulmak kadar zor olan münafığı sezebilme, mümini görebilme ve her ikisini de ifade edebilme cesaretini, ferasetini ortaya koymaktadır. Aynı zamanda batıl düşünceyle milli düşünceyi bir birinden ayırt edebilme marifeti, kabiliyeti, manevi kaynağa sahip olduğuna yürekleri ikna edecek delilerdir.

ÖZEL YAZILAR

YORUMLAR

Son Yorumlar
5
0
Düşünceleriniz değerlidir, lütfen yorum yapın.x
Paylaş...